ALT YAPI, ÜST YAPI NEDİR?

Alt Yapı ve Üst Yapı Nedir?

Hayvanlar aleminden insanlığa geçiş üretimle başlamıştır ( ki bizler bunu Engels'in ''Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü'' makalesinde de okuyarak öğrenmiştik).

Bütün varlıklar içerisinde üretim yapabilen tek varlık insandır.İnsanın temel niteliği ÜRETİCİ olmasıdır.

İnsanlık tarihi de, üretici insanın ve doğanın karşılaşmasıyla başlamıştır.

Ama aynı zamanda üretim her zaman toplumsal bir karakter taşımıştır.Bundan dolayıdır ki, insanlar arasında, yaşama araçlarını( yiyecek, içecek, barınak vb.) üretme sürecindeki ilişkiler, zamanla dinsel, hukuksal, siyasal, kültürel ilişkileri doğurmuştur.

Yani, bütün ilişkilerin temelinde insanın ihtiyaçlarını üretirken girdiği üretim ilişkileri vardır.

Onun içindir ki; insanların ihtiyaçlarını üretmek için giriştikleri ekonomik faaliyetlerin toplamı, toplumsal ALTYAPI'yı oluştururken; bu faaliyetlerin belirlediği din, siyaset, kültür, ideoloji, gelenek, görenek, hukuk gibi faaliyetler de toplumsal ÜSTYAPI'yı oluşturur.

Elbette ki, insanların ihtiyaçlarını ürettikleri ekonomik faaliyet belirler; ama bundan üstyapı kurumlarının bu altyapı denilen ekonomik faaliyetin bir yansıması olduğu, onun tarafından şu yana bu yana savrulan edilgen kurumlar olduğu söylenemez.

Tersine dinden siyasete, sanattan ideolojiye, hukuka... bütün bu alanlar bir kez oluştuktan sonra; ekonomik ilişkiler(altyapı) ve diğer üstyapı kurumları üstünde de çok ciddi etkilerde bulunurlar.

Çoğu zaman bu etki öylesine büyük olur ki, bütün her şeyi üstyapıda öne çıkan bir faaliyetin belirlediği düşüncesine bile kapılınabilir.

Örneğin ortaçağda din; ekonomik faaliyet dahil bütün öteki faaliyetleri belirleyecek, biçimlendirecek kadar baskın hale gelebilmiştir.

Ya da sınıflar mücadelesinin belirli dönemlerinde (örneğin devrim dönemlerinde) siyaset; bütün öteki kurumları etkileyen ve baskı altına alan bir faaliyet olarak öne çıkabilmektedir.

Engels, dostu Joseph Block'a Eylül 1890'da yazdığı bir mektupta, altyapı üstyapı ilişkisi için şunları söyler; '' Maddeci tarih görüşüne göre, tarihin belirleyici etkeni, son çözümlemede, gerçek yaşamın üretimi ve yeniden üretimidir.Ne Marx ne de ben bunun ötesinde bir şey söyledik.Ama biri çıkar da bu deyişe, ekonomik etken tek belirleyici etkendir anlamını yamamaya kalkışırsa onu soyutlaştırır ve saçmaya indirger.Ekonomik yapı etkendir; ama ideolojik üstyapıda etkendir.Bütün bu etkenler, karşılıklı etki halindedir.Ekonomik hareket, sonsuz raslantılar arasında beliren bir zorunluluk gibi, bu etkenler içinde kendi yolunu açar...Kendi tarihimizi kendimiz yapıyoruz; ama bunu belirlenmiş öncüller ve koşullar içinde yapıyoruz.Bütün bu öncüller ve koşullar içindei, son çözümlemede, belirleyici olanlar ekonomik koşullardır.Ama siyasal vb. koşullar, hatta insan beynine yapışan gelenekler bile, temel olmamakla beraber bunda rol oynarlar.Yoksa, Kuzey Almancasının ses uyumundaki değişikliği, gülünç olmadan, ekonomik açıdan açıklamak mümkün değildir...Gençlerin ekonomik açıya gereğinden çok önem vermelerinin sorumluluğu Marx'a ve bana aittir.Düşmanlarımızın yadsımaya çalıştıkları başlıca ilkede direnmek zorundaydık.Bu yüzden karşılıklı etkiye katılan bütün etkenlere layık oldukları yeri vermeye, her zaman fırsat bulamadık...Ne yazık ki, yeni bir kuramın başlıca ilkeleri kavranınca bunların kolaylıkla kullanılabileceği sanılır.Bu, her zaman doğru değildir.Birtakım anlaşılmaz şeyler söyleyen yeni Marksistlerimizin çoğunu bu sözümün dışında tutamayacağım.''
Not: Yukarıdaki kısa notlar, ''Emekçinin El Kitabı'' ( evrensel basım- yayın) adlı bröşür ve Özgürlük Dünyası adlı dergiden derlenmiştir.Konu hakkında bazı temel bilgileri vermekle yetindik; ama isteğe bağlı olarak daha da açabiliriz.