REKABET VE TEKEL


Ekonomi Politikası'na kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu konu insanlara karmaşık gelse ve bunaltıcı gibi gözüksede, sade, yalın ve bizlerin anlayabileceği bir "dilde" anlatıldığında aslında nekadar anlaşılabilir olduğunu görmekteyiz. Bu konudaki ve diğer işleyeceğimiz konulardaki herşeyi Sosyalist Akademi sayfamızda kademe kademe işlediğimiz vakit bir çok arkadaşında bu konuda daha farklı bir bakış açısıyla olayları değerlendireceğini düşünüyoruz. Konularımızı Sosyalizmin Alfabesi gibi "çeşitli kitap ve yayınlardan" derlemekle beraber "birebir almaMaktayız." Bazı yerleri özgün sürecimize göre uyarlamakta, belirli düzenlemelerden sonra size sunmaktayız.
Evet dostlar, bir önceki dersimizde Kapitalistlerin nasıl sermaye biriktirdiklerini, Kapitalislerin sermayesini, proleter (işçi) sınıfının sömürülmesiyle ve kapitalist üretim ilişkilerinin yeniden üretilmesiyle büyüyecegini ve Bunun bir çark oldugunu bu çarkın makinelerin emeğini büyüterek şeklini değiştirerek ve bu emeğin "ödenmemiş" kısmının yani artı-değerin kapitalistler tarafından gasp edilmesi ile durmadan kendini tekrarlayacagını anlatmıştık.
Bu dersimizde ise yukarıda bahsettiğimiz ve Kapitalistler tarafından yapılan emek gaspından doğan kâr'ın paylaşımından yani rekabeti ve tekelleşmeyi işleyeceğiz.

“Rekabet, modern burjuva toplumunda, insanları birbirine saldırtan dörtbaşı mâmur bir savaşın ifadesidir.” Engels
Daha evvelki konularımızda "emekle, emeğin ürünü arasındaki fark kapitalistlere kâr olarak gidecegini" belirtmistik. Bu kâr, kapitalizmin doğasina uygun olarak kapitalist sınıf arasında azılı ve öldürücü bir rekabet ortaya koyar. Bu rekabet, kapitalistlerden bir kısmının bir kısmını piyasada çalışan sınıfın arasına iter. Böylece çalışan sınıf, yani işgücü ordusu büyür. Büyük kapitalistler gittikçe daha da büyür. Yani kapitalist sistemin en önemli ayırdedici özelliklerinden biri, onun rekabete dayanıyor olmasıdır. Her kapitalist işletme, aynı alanda faaliyet gösteren firmaların rekabetine maruzdur. Bu rekabet, emek tasarruf eden gelişmeyi de teşvik eder. Halklara yutturulmak istenen en büyük yalanlardan biri de, ekonomik sistemimizin, "hür özel teşebbüs" olduğu iddiasıdır.
Bu, doğru değildir. Ekonomik sistemimizin yalnız bir kısmı, rekabetçi, serbest ve bireycidir. Geri kalanı ve çok dada önemli kısmı tam tersidir: tekelleştirilmiş, denetim altına alınmış ve kolektivisttir.
Rekabet, teoriye göre, güzel bir şeydi. Ama kapitalistler,uygulamanın, teoriye uygun düşmediğini gördüler. Rekabetin kârı azalttığını, birleşmenin ise kârı artırdığını gördüler. Amaçları kâr olduğuna göre, rekabete ne gerek vardı? Birleşmek, onların açısından, çok daha iyiydi. Ve birleştiler de: petrolde, şekerde, viskide, demirde, çelikte, kömürde ve daha bir sürü metalarda. Hatta internet piyasasinda bile büyük, birleşmeler tabiri caizse "şirket evlilikleri" yaşandı.Sanayi ve banka sermayesinin birleşmesi yoluyla, bazı şirketler öylesine büyüyebilmişlerdir ki, bazı sanayi kollarında, bugün, bir avuç firma, toplam üretimin yarısından fazlasını veya neredeyse hepsini üretmektedir. Bu sanayilerde,"geleneksel serbest rekabet teşebbüsüne dayanan Amerikan sistemi" artık elbette mevcut değildir. Onun yerini, ekonomik gücün birkaç elde yoğunlaşması, yani tekel almıştır. Yasalarıdan sıkı denetimi ve destegi altında ve halkın hizmetinde bulunması gereken şirketler, hızla halkın efendisi haline gelmektedir.
Giderek, her üretim alanına küresel planda faaliyet gösteren az sayıda dev şirket veya yaygın kullanımla transnasyonal firma veya mega-firma egemen oluyor ve bu süreç hızını artırarak yol alıyor. “Amerika Birleşik Devletlerde otomobil îmal eden firmaların sayısı 1909’da 265 iken, 1921 de 88’e, 1926’da 44’e, 1937’de 11’e, ve 1955’de 6’ya düşmüştür. Büyük Britanya’da 1922 de bu sanayi kolundaki firma sayısı 88, 1929 da 31, ve 1956’da 20 idi, bunun da 5’i toplam üretimin %95’ini sağlamaktadır.”2 “Amerika’da demir şirketlerinin sayısı 1880’de 735 iken, 1950’de 16’ya düşüyor”.
Türkiye'de birleşme satın alma işlemlerinin 2010 sonunda, yüzde 75,4 artarak 10 milyar dolara ulaşması bekleniyordu fakat Garanti Bankası'nın hisse satışı, Petrol Ofisi'nde hisse devri, milyon dolarların havada uçuştuğu elektrik özelleştirilmeleri şirket evlilikleri ve birleşmelerinin son 5 yılın en yüksek seviyesine ulaşmasını sağladı. 2005'te 30.3 milyar dolarlık işlem yapılırken yılbaşından bu yana gerçekleşen işlem tutarı 25.6 milyar dolara ulaştı. Önümüzdeki dönemde, Köprü ve otoyol özelleştirmeleri, İGDAŞ, İDO, İSPARK, Milli Piyango, Galataport, İzmir limanı, İstanbul 3. köprü ve İstanbul 3. havaalanı gibi şirket ve yapımlar için ihalelerve bunlarsatışında en az 20 milyar dolarlık satış bekleniyor.
Bu kadar geniş bir egemenliğe sahip bulunan tekelci kapitalistlerin, fiyatları diledikleri gibi saptamak durumunda olduklarını görmek güç değildir. Ve böyle yapıyorlar. Fiyatları, en fazla kârı elde edecek noktada saptıyorlar. Bunu, ya kendi aralarında anlaşarak yapıyorlar, veya en güçlü şirket, fiyatı ilân ediyor, ötekiler de "kaptanı izle" oyununa katılıyorlar. Bir de sık sık olduğu gibi, temel patentleri denetimleri altında bulunduruyorlar ve gerekli üretim lisanslarını, ancak kendi çizgilerinde gitmeyi kabul edenlere veriyorlar.
Tekel, tekelcilere amaçlarını gerçekleştirmek, yani çok büyük kârlar sağlamak olanağını hazırlıyor. Rekabetçi sanayiler,iyi zamanlarda kâr eder, kötü zamanlarda açık verir.Ama tekelci sanayiler için izlenen model farklıdır: iyi zamanlarda muazzam kârlar sağlarlar, kötü zamanlarda ise bir miktar kâr ederler.
"Yoksulu daha yoksul, zengini daha zengin yapmak için bundan daha yetkin bir mekanizma zor bulunurdu."
Evet TEKEL'cilik işçileri daha da yoksullaştırdı, çünkü "tekelciler, işçilere, üretkenliklerine eşit bir ücret ödemiyor lardı.
Nede olsa TEKEL'diler ve TEKELLER işçilere verilen ucretide eşitlemislerdi. Mecburen onların isteklerine uymak zorunda kalıyordu işçiler. Hammadde üreticileri (örneğin çiftçiler), "tekelcilerin, ödedikleri düşük fiyatlar" yüzünden daha da yoksullaştılar. Tüketiciler, "tekelcilerin koydukları yüksek fiyatlar yüzünden" daha da yoksullaştılar. Öte yandan ise hisse senedi sahipleri, "tekelcilerin bu şekilde elde ettikleri gereğinden fazla yüksek kârlar"dan dolayı, daha da zengin oldular.
Ne zaman kudret ve servetin birkaç elde tehlikeli bir biçimde toplandığı öne sürülse, Büyük İs Çevrelerinin savunucuları, manzaranın çizildiği kadar karanlık olmadığını öne sürerler. Bunlar, kârların gereksiz şekilde yüksek olması halinde bile, bu kârların, küçük bir gruba değil, milyonlarca insana dağıtıldığını savnurlar. Fakat gerçek hiçte oyle degildir. Herhangi bir şirkette, hisse senedi sahiplerinin sayısı büyük olabilir. Ama bu, önemli değildir. Asıl önemli olan kaç kişinin ne kadar hisse senedine sahip olduğudur. Ve gene önemli olan, kârın ortaklar arasında nasıl bölüsüldüğüdür. Bu rakamları gördüğümüzde, bir bütün olarak "halkın" Kapitalist sanayiinde mikroskobik bir hisseye sahip olduğu anlaşılır; oysa bir avuç Kodaman onun büyük bir kısmına sahiptir, korkunç kârları cebe indirmektedir.
★ Özetlersek; Kapitalistler için rekabet önemlidir fakat yine kapitalistler için rekabet ederek kârın düşmesi yerine, şirketlerin birleşerek tek bir elden sömürüyü gerçekleştirmesi daha makuldür. Herşeyin tek bir elde toplandığı bir kapitalizm, küçük işletmelerin ezildiği, pazarın 10 değilde 2'ye bölüşüldüğü, işçilerin verilen standart ücrete uymak zorunda kaldığı, tüketicilerin tekellerin istedikleri gibi belirledikleri fiyatlar üzerinden satın aldıkları vb gibi tekelci bir kapitalizm, kapitalistin rekabet yaparak birbirlerini hırpalamaksindan çok daha iyidir. Çünkü hem muazzam kârlar yapacak, hemde kapitalizmin "süregen" krizlerinin olduğu bunalım dönemlerini az kârla kapatacaktır.
Gelecek konumuzda "Gelir dağılımını" işleyeceğiz. Bu konuda sorularınız varsa, eklemek ve zenginleştirmek istediğiniz bölümler varsa çekinmeden katkı yapabilirsiniz.
Unutmayın Kapitalizm Öldürür
K.C.Y